AV KÖPEKLERİNDE BURUN DUYARLILIĞI - Kurzhaar von Karesi Beyliği - Burak Kabakcı

AV KÖPEKLERİNDE BURUN DUYARLILIĞI


 

Bazı insanlar doğuştan şanslı doğarlar. öyle insanların yetişmesi esnasında kader onların karşısına her zaman pozitif etkenler çıkarır. İyi arkadaşlar, iyi çevre, iyi öğretmen… işte böyle insanlar hayata 2-0 önde başlarlar. Elbette eğer IQ derecesi düşük değilse, yetenekliyse ve çalışkan ise hayatı boyunca sırtı yere gelmez o kişinin; tıpkı köpeklerimiz gibi.

Çoğu zaman köpeklerimizin koku duyusunun yetersiz oluşundan, burnunu iyi kullanmadığından veya ava çok yaklaştığından, yerden kokulu olduğundan yakınırız. Sırf bu sebeplerden avcıların köpeklerinden vazgeçtiklerine birçok kez şahit oldum.

Ülkemizde günümüz itibariyle av köpeği yetiştiriciliğinin ne denli büyük yol kat ettiği düşünüldüğünde ve bu duruma gelmek için birçok eksik yetenekli köpeklerde olduğu gibi koku alma duyusu zayıf köpeklerinde gen havuzundan çıkarıldığı göz önüne alındığında eğer avcı, köpeğini üretim izinli anne-baba’dan FCI soy kütüğüne sahip yavru olarak aldıysa genetik olarak burnu hatalı bir köpek alma ihtimali çok düşüktür. Fakat koku alma duyusu mükemmel olan bir köpek bile sahibi tarafından hatalı yetiştirilirse veya yetişmesi oluruna bırakılırsa yani avda kendiliğinden yetişmesi beklenirse bu köpeğin akıbetini, onun yetişmesi esnasında karşılaşacağı tesadüfler belirler.

Örneğin acemi köpeğimizle bıldırcın avına çıktığınızı farz edelim. Sezon itibariyle hava sıcak, muhtemelen yerler kuru. Sıcak havalarda bıldırcın, köpeğin kendisine olabildiğince yaklaşmasına müsaade edecektir. Meraklı köpeğimiz anız tarlasında tesadüfen sekmiş ve saklanmış olan bıldırcının kokusunu aldı ve izini sürmeye başladı. Daha sonra taze kokuyu daha eski kokudan henüz ayırmasını bilmediği için şuursuzca bıldırcına yaklaştı. Birkaç buğday sapını kendine siper etmiş olan bıldırcın ise tam siper yatmış bekliyor. Öyle ki köpek neredeyse burnunun ucuyla dokunacak durumda. Sonunda bıldırcın uçmaya karar veriyor, köpeğimiz arkasından av güdüleriyle hamle yapıyor ve siz atış yapıyorsunuz. Köpeğiniz bıldırcını alıp getiriyor. Doğal olarak siz mutlusunuz. Köpeğiniz de sizi böylesine neşeli gördüğü için O’da mutlu. “demek av denklemi böyle bir şey” diye geçiriyor köpeğiniz içinden ve birkaç kez daha aynı sahneyi yaşadıktan sonra aklına böyle kaydediyor.

Başından alalım: köpeğimiz dört parmak yüksekliğindeki anız içinde aldığı kokunun şuhu ile burnunu neredeyse yere yapıştırmış vaziyette iz sürüyor. Bu durumda köpeğinizi farkında olmadan yerden kokulu hale getirdiniz bile! Acemi köpek heyecanla bıldırcına yaklaşıyor, bıldırcın burnunun ucundan uçuyor. “demek bıldırcına ulaşmak için olabildiğince yaklaşmak gerek” diye hafızasına bunu da kaydediyor köpeğiniz! Bıldırcın uçar uçmaz atış yapıyorsunuz ve köpeğiniz düşen bıldırcını ağızlıyor. Bu, onun için en muhteşem an ve “bu ana çabucak kavuşmak için hemen uçurmalıyım kuşu” diye düşünüyor köpeğiniz. Dünya’nın en iyi burnuna sahip bir yavru bile bu tesadüfi tecrübelerden sonra sizin yetersiz bulduğunuz bir köpek haline gelecektir.

Başka bir acemi köpekle farklı şartlarda bir senaryo yazalım: serin bir sonbahar sabahında şafak sökeli henüz birkaç dakika olmuş. Yerde çiğ, havada ise tatlı bir meltem var. Gece yağmurun yağmasıyla göç zamanı gelmiş olan bıldırcınlar avlağınıza konaklamak üzere inmişler. Neredeyse dizlerinize kadar ulaşmış olan eskilik (sarı ot) çizmelerinizi ıslatıyor. Köpeğinizin bu otlardan burnunu yere koyma hatta aşağıda taşıma ihtimali yok, zaten gerekte yok zira tatlı meltem bıldırcının kokusunu nem ile birlikte burcu burcu köpeğinizin hassas burnuna taşımakta. Bu durumda köpeğimizin burnu yukarıda kokuyu içgüdüsel takip etmeye başlıyor ve bıldırcına yaklaşıyor. Fakat, bıldırcın huzursuz ve temkinli. Daha 20-30 metre yaklaşmışken uçup gidiyor bıldırcın. Sabahın erken saatlerindeki sessizlikte yorgun bıldırcının uçup yükselirken çıkardığı kanat sesi köpeğinizin kulaklarında bırakacağı etki, dolby stereo sistemi ile donatılmış bir sinema salonundaki filmde yakın çekim bir kınalının uçtuğu andaki kanat sesinin sizde bıraktığı etkiden farkı olmayacaktır. Ve sonra bıldırcının uçuş anında bıraktığı adrenalin kokusu saracak köpeğinizin koku alma hücrelerinin her birini. İşte bu kombineyi birkaç kez ard arda yaşayan bir acemi köpek ise bıldırcını uçurmamak için kokuyu alır almaz fermada kalmaya başlayacaktır. Bir süre sonra ise bıldırcına çok yavaş birazda olsa yaklaşabilmenin çarelerini arayacak ve kedileme tabir edilen ağır çekim adımlamayı keşfedecektir. Burnu vasat bir acemi köpek bile böyle birkaç tecrübeden sonra 4-5 metreden kokuyu alır almaz ferma vermeye başlayacaktır.

Bunun yanı sıra bazı usta köpekler vardır ki, burnu genetik olarak çok zayıftır fakat tecrübelerinden dolayı kendini geliştirmiştir. Burnu yerde ararken taze kokuyu hissettiğinde bu kokunun bir-iki dakikalık bir koku olduğunu sezinler ve olduğu yerde kalır sonra etrafına dikkatlice bakar ve avın saklanabileceği yerleri tayin eder ve o yere en uygun şekilde yaklaşıp size atış imkanı verir. Burun değil, tecrübe ve av zekası! Yakın zamana kadar özellikle çok amaçlı ırklarda yakın ferma şikayetlerini sık sık duyardık. Bu köpeklerin aslında bir çoğu tüksek av zekasına sahip köpeklerdi. Sahibini mümkün olduğu kadar menzile sokup atış imkanı verme içgüdüsüyle hareket eden köpeklerdi bunlar. Bir kısmı ise genellikle doğu Alman menşeli olup atalarının ekseriyetle büyük avda kullanılan bireyler olup genotiplerinin yerden iz sürme kalıtımına sahip  köpeklerdi bunlar. Büyük av yapıp yaralı büyük av takibinde kullanılan çok amaçlı köpeklerin yetiştiricileri yine benzer özellikli yavrular ayırıp üretime bu şekilde devam ettikleri için garantici köpekler istedikleri için böyle bir yöne kaymışlardı. Onlar için uzak mesafelerden ferma vermesi çok önemli değildi. Üretilebilmesi için elbette ferma vermesi şart idi fakat bu işi vasati olarak da yapsalar büyük av yetiştiricisi için yeterli oluyordu. yine bazı usta köpekler vardır ki, kokuyu sizin sandığınızdan çok daha önce almıştır fakat o hava şartlarında avın nasıl davranacağını bildiği için olabildiğince yaklaşıp ferma verir. Siz bu köpeği yakın kokulu sanırsınız halbuki o köpeğin av zekası kadar burnu da mükemmeldir. Yine bazı çok yüksek kokulu köpekler vardır ki, bu yeteneği ile çoğu avcıyı tesiri altında bırakan köpeklerdir bunlar. Fermayı verir, heykel gibi bekler kıpırdamaz fakat köpeğiniz ve siz bekleyedurun, kuş sekerek karşı dağa geçmiştir bile. Şahsen yetenekleri çok yüksek olup av zekası düşük bir köpeğe, tam tersi olan köpekleri her zaman tercih ederim. Güzel fakat aptal bir insanla sohbet etmektense, zeki bir insanla sohbet arasındaki fark gibi. Zeki olan insanın güzelliğini teraziye koymuyorum zira zeki bir insana duyulan hayranlık bir süre sonra gözünüzde onu güzel olmasa bile etkileyici ve çekici hale getirir. Elbette doğuştan zeki olan insanlarda çevresel faktörlerden, arkadaş çevresinden, kötü yetiştirilmekten mütevellit sohbeti çekilmez, düşünebilen fakat anlatamayan bir birey haline gelebilir. Tıpkı mükemmel bir yavrunun önüne bıldırcını bıraktıktan sonra onu yakalayıp canlı canlı getirmesinden duyduğumuz mutluluk ve gurur sürecinin ardından köpeğimizin ileride vasat bir hale geleceği gibi.

Öyleyse ne yapmak gerekir, koku alma duyusu güçlü ve bu duyusunu akıllıca kullanmayı bilen bir köpeği nasıl yetiştirmek gerekir? Öncelikle işlenecek hammaddenin kaliteli olması gerekir. Dolayısıyla yetiştirilecek yavrunun imtihanlarını yüksek puanlarla bitirmiş üretim izinli anne-babadan FCI soy kütüğüne sahip bir yavru almak esastır. Özellikle FCI diyorum çünkü bu uluslararası bir kurumdur ve olması gereken köpeklerin özellikleri standarttır. Köpeklerin kalitesini, kriterlerini aynı kurallarla eğitilmiş aynı şartlarda imtihan yapan hakemler belirler. Standart aynı olduğu için Almanya’da burun hassasiyeti derecesi 12 olan bir köpek ise Türkiye’de 12 olan iki köpek arasında fark olmaz. Fakat bağımsız Federasyonlarda kriterler farklı olabilir.

Burun kullanmayı öğretmek:

 Sadece bir varsayımdan ibaret olmakla birlikte, yavru henüz gözleri açılmamışken anneden 20 cm kadar uzaklaştırılıp memeyi bulmasını beklemek ve bunu zaman zaman değişik yönlere bırakarak yapmasını sağlamak burnunu kullanmayı öğrenmesinin ilk aşaması olabilir. Kanarya yavruları henüz yumurtadan çıkmadan evvel duydukları değişik türden kuşların seslerini taklit ettiklerine birçok kanarya yetiştiricisi şahit olmuştur. Henüz birkaç haftalık yavruya bir şey öğretmek tabi ki mümkün değildir fakat içgüdülerini harekete geçirmesi sağlanabilir. Doğada genel olarak canlıları hayata bağlayan en önemli iki şey yemek bulmak ve çoğalma isteği ve güdüsüdür. Evcil hayvanlarda durum biraz daha farklı olabilir. Sahibiyle zaman geçirmek, onun için fedakarlık yapmak vs. fakat işe temelden başlayıp eğitimde onun en önemli zaafını kullanmak bize çok büyük avantajlar sağlayacaktır. 40-45 günlük olduğunda yemek kabını, o görmeden boyundan yüksek bir yere bırakarak koku ile yiyeceği bulmasını sağlamak hem burnunu kullanmayı hem de kullanması esnasında ona stil kazandırmak için iyi bir yöntemdir. Yavrunuz yüksekteki yiyeceği arıyorken siz onu örneğin “haydi, haydi” gibi sözlerle destekleyebilirsiniz. Bir süre sonra bu sözler onun zihnine kazınacak ve siz bunu söylediğinizde burnunu kaldırıp aramaya başlayacaktır. Fakat bu işin sonunda her defasında ödüle ulaşmasını sağlayın.

Köpeğimizin bazen yerden iz takibi yapması şarttır. Kanat kırığı bir kekliğin, yaralı bir tavşanın izini burnu havada aramaya kalkan bir köpek, net izden gitmediği için ve hırsına yenik düşüp hızla oraya buraya koşturacağı için muhtemelen kokuyu kaybeder ve çoğu zaman sağlam avı bulup fermalamasındaki başarıyı yaralı bir hayvanı bulması esnasında gösteremez. Henüz birkaç aylıkken o görmeden yerden sürükleyip gizlediğimiz daha önceden vurulmuş bir avı buldurmaya çalışırken yavruyu avın ilk yere bırakılıp sürüklenmeye başladığı yere getirdikten sonra kesinlikle başka bir komutla, mesela “ara, ara” diyerek yavrunun burnunu ısrarla yere koymalı ve bu şekilde ilerlemesi sağlanmalıdır. Bu çalışma yapılırken rüzgar arkadan gelecek şekilde çalışılmalıdır. Böylece koku yavrunun burnuna karşıdan gelmez ve burnunu yere koymak ihtiyacı hisseder.

Yavru 3-4 aylık olduğunda ise canlı hayvan aratma çalışmasına başlamak gerekir. Bu çalışma esnasında yavrunun boynunda sizin onu kontrol etmek için kullanacağınız bir tasma olması gerekir. Henüz çok küçük olan yavrunuzu araziye götürün tasmasından tutun ve diğer elinizdeki bıldırcını, yavrunuzun onu net görebileceği bir açıklığa atın. Köpeğiniz muhtemelen çok heyecanlanacaktır. Doğal olarak gidip yakalamak isteyecektir. Bir elinizle tasmasını tutun diğer eliniz ise yavrunun boynunun biraz altında olsun. Bu, onu ürkütmeden durmasını sabretmesini sağlar. Önce gitmek isteyecek fakat sizin hafif sesli telkinlerinizle sabretmeyi öğrenecektir. Eğer yavrunuz aşırı bir hırs sergilerse bıldırcının uçmasını sağlayın zaten kısa bir uzaklığa konar. Çalıştığınız bıldırcın beyaz renkli olsun veya ayağına kırmızı bir kurdela bağlayın ki konduğu yeri net görebilin ve yavrunuzu oraya yönlendirebilin. Bu işlemi birkaç kez yapmanızdan sonra yavrunuz muhtemelen (elbette sizin kontrolünüzde) onu her gördüğünde durmaya başlayacaktır. Durmaya başladığı zaman başından sırtına doğru hafifçe okşayın ve “bekle, bekle” diye telkinde bulunun. Bu onun için hayatının en keyifli dakikalarıdır. Çok uzun tutmayın 20-30 sn. sonra kucaklayıp uzaklaştırın. Bu işlemi her zaman yerden sürükleme çalışmasının aksine rüzgar önden gelecek şekilde yapın. Bir süre sonra yavru bıldırcını gördüğü anda burnuna gelen kokuyu aklına yazacak ve bu kokuyu arayıp bulduktan sonrada ferma verme eğilimi gösterecektir. Sonraki aşamada ise köpeğiniz için dirsek hizasından kısa olmayan,  boyun hizasından yüksek olmayan bir otluk alan bulmanız gerekiyor. Yavruyu bu arazide rüzgar altından sokup ileriye saklanmış olan bıldırcını bulması için çalışacağız. Bu çalışma esnasında daha önce yemek aratırken kullandığınız “haydi” komutunu kullanın ki otomatik olarak burnu yukarıda kalsın. Zaten ot sebebiyle başını yere koyamayacağı için mecburen ve şartlanmış olarak burnu havada aramaya başlayacak. En önemli konu komutlardaki şifreleme işlemleridir. Canlı hayvanı rüzgar altından aratırken verdiğiniz komut ile sürüklediğiniz cansız avın rüzgarın arkadan esiyorken arattığınız komut farklı olmalıdır. Böylece köpeğiniz  burnunu ne zaman yere koyup ne zaman havaya kaldırması gerektiğini hem öğrenecek hem de şartlanacaktır.

Uzak fermalamayı öğretmek:

Köpeğin olabildiğince uzak fermalaması mı yoksa ava mümkün olduğunca yaklaştırıp yakın fermalaması mı makbuldür? Bu mevzu halen yurtdışındaki duayenler tarafından bile netlik kazanmayan ve çelişkide kalmış bir konu. Bazı yetiştiriciler olabildiğince uzak ferma veren köpekleri yetiştirmek için gayret gösterirken, bir grup yetiştirici ise ava sahibini en fazla yaklaştıran ve menzile sokup atış imkanını sahibine en iyi şekilde sunan köpeklerin makbül olduğunu savunmaktadır. Usta av köpeği imtihanlarında dahi uzak  veya yakın ferma verip heykel gibi çalıkan bir köpek değil,  fermaladıktan sonra bir adım bile olsa ilerleyip ondan sonra netleştiren köpekler en üst puanı alırlar. Bana göre ise ne çok uzak ne de çok yakın, avı 10 m civarı ortalama bir mesafeden noktalayıp seken ve sinsice yürüyerek uzaklaşmaya çalışan bir avın hareketini sezinleyip, takip mesafesini korumak suretiyle “kedileyen”, av durduğunda yürümeyi bırakıp tekrar noktalayan bir köpek en iyi köpektir. Fakat köpeğin bu işi öğrenmesi avın kıt olduğu günümüz koşullarında neredeyse 3-4 yaşını bulmaktadır. Bu durumda yavruluk döneminde eğitim verip bu işi öğretmek en iyisidir.

Bunun çeşitli yöntemleri var fakat ben en pratik olan yöntemi anlatmaya çalışacağım. Kuş fırlatma makinaları eskiden belli başlı pet firmaları tarafından üretilirken günümüzde el yapımı çok hassas makinaları çok cüzzi bedeller ödenmek suretiyle elde etmek mümkün. Makinenin içine bir güvercin koyup kurun. Bıldırcın kullanmayın, zira bıldırcın yatay uçacağından veya hiç uçamayacağından köpeğinizin rahatça yakalayabileceği bir lokma olacaktır. Güvercin ise yukarıya doğru hamle yapar ve hızla kanat çırpar böylece köpeğinizin onu yakalama şansı olmaz.

Makine elbette kamufle bir şekilde  araziye bırakılmalı fakat kokuyu engelleyecek şekilde kamufle etmek de hata olacaktır. Rüzgar önden gelecek şekilde köpeğinizi makinadan 70-100 m kadar uzaktan bırakın. Daha önce havadan arama modunda eğittiğiniz komutu kullanın. Siz makinanın nerede olduğunu biliyorsunuz ve fazla belli etmeden köpeği tembelleştirmeden kokuyu da alıp kullanabileceği şekilde yönlendirin. Çok fazla laf kalabalığı yapmayın, köpeğin dikkatini dağıtmayın. Köpeğinizin kuşun kokusunu aldığını hissettiğinizde hemen kumandaya basıp kuşu uçurun. Bu işlemi uygun rüzgar şartlarında en fazla 7-8 kez tekrarladığınızda köpeğiniz daha istekli arayacak ve burnunu daha bilinçli kullanacaktır. Bu aşamaya geldiğinde sizde köpeğinizin kokuyu ne zaman aldığını öğreneceksiniz. Bazı köpekler kokuyu aldığında fermaya geçmeden önce ağırlaşırlar, bazıları kuyruklarını hafifçe sallarlar, bazıları kulaklarını geriye alır, bazıları diker. Bu aşamadan sonra bu emaleleri takip edin. Bu davranışa başladığı an hemen düğmeye basıp kuşu fırlatın. Böylece köpeğiniz kokuyu alır almaz ferma vermesi gerektiğini aksi halde kuşun kaçacağını anlayacaktır.

Kokuyu alır almaz fermaya geçmeye başladıktan sonra sükunetle köpeğinizin yanına yaklaşın, sessizce telkin edin. Hafifçe başını okşayın. Fakat eliniz hep tetikte olsun. Öyle ki sabretmeyi bırakıp atak yaptığı an hemen kuşu fırlatmalısınız. İyice sabretmeyi öğrendiğinde ise yanında yavaşça birkaç adım yürüyüp onunda size eşlik etmesini yürümesini sağlayın. Yeterli bir süre bekledikten sonra ise kuşu fırlatın ve ona onu onore edecek sözler söyleyin, sarılın, sevin.

Bir sonraki aşamada makinaya güvercin yerine bıldırcın koyacağız. Zira sadece bir tek tür ile çalışıldığında köpek sadece o tür kuşu arayacaktır. Bıldırcını  makineye koyduğunuzda makinenin kendine has kokusu ile bıldırcın kokusu birleşir ve  köpek zihninde tanımadığı bıldırcın kokusu ile makinenin kokusunu kombine eder ve  şartlanmış olarak güvercini fermaladığı gibi bıldırcını da fermalar. Bu çalışmada köpeğinizin boynunda mutlaka bir tasma olsun ve fermalama anında fermayı fazla belli etmeden ve köpeğinizin konsantrasyonunu bozmadan tutun. Bıldırcını fırlattıktan sonra ise gitmesine mani olun ve sarılıp kucaklayın.

En son aşamada bıldırcını makine olmadan araziye bırakıp aynı işlemi tekrarlayabilirsiniz. Köpeğiniz burun duyarlılığı, arazi ve klimatik şartlar paralelinde en uzak mesafede bıldırcına ferma verecektir. Fakat fermadan sonra gitmesine izin vermeyin. Zira kontrolünüz dışında bıldırcını yakalaması emeklerinizin boşa gitmesine sebep olabilir. Ferma verdikten sonra köpeğinizi sevin onore edin ve kucaklayıp taşıyın. Köpeklerin doğasında dört ayağının yerden kesilmesi kavramı yoktur ve siz bunu yapıp 4-5 m ileriye taşıyıp bıraktığınızda başka bir mekana geldiğini düşünecektir. Köpeğiniz çalışma gününde daha ilk denemede bile olsa iyi iş çıkardıysa hemen o işi bitirin başka bir eğitime geçin. Zira köpeğin zihninde o gün yaptığı en son çalışma kalır ve bir dahaki idmanda aynısını yaparak başlar. Eğer bir idmanı gereğinden fazla tekrar ederseniz, köpeğiniz sıkılır, yorulur veya sabır göstermeme eğilimi başlar. Tekrar ettirmenizin sebebini o işi iyi yapamadığı için tekrar ettiğiniz şeklinde yorumlayabilir.

Böyle bir çalışma neticesinde gereksiz yere yetenekleri harcanmamış bir av partnerine sahip olmanın sanıldığı kadar zor olmadığını göreceksiniz. Elbette çok kolay olmayacak. Hemen olmayacak. Fakat yazımın başında anlatmaya çalıştığım ve muhtemelen sizlerin de yaşadığı neticeleri göz önüne alırsanız işi oluruna veya şansa bırakmamak en akıllıca davranış olacaktır kanaatindeyim.

Burak Kabakcı

 

 


Özgüweb Balıkesir Web Tasarım